TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Suriye’deki Gelişmeleri Değerlendirdi
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Başkent Kulisi’nde
SON DAKİKA HABERİ: Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet’in hazırlayıp sunduğu Başkent Kulisi siyaset dünyasındaki önemli gelişmeleri ekrana taşımaya devam ediyor. Başkent Kulisi programının bu haftaki konuğu TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş. Kurtulmuş, “Suriye’de olup bitenler Türkiye için ne ifade ediyor? Baas rejiminin çökmesi bölge dengelerini nasıl etkiliyor? Suriye’deki gelişmeler terörsüz Türkiye hedefini destekler mi? Yeni anayasa fikri yeniden rafa mı kalktı? Siyasi partiler yeni anayasa için neden bir araya gelemiyor?” sorularını yanıtlayacak.
Kurtulmuş’un açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
“MUHALİFLERİN CİDDİ BİR HAZIRLIĞI OLDU” Şimdi tabii biz işin gördüğümüz kısmı çok hızlı oldu ama çok hızlı mı oldu derseniz, 61 yıllık bir Bağız rejiminden bahsediyoruz. Yani halktaki tepkiler bakımından artık bu kadar büyük birikmenin belli bir noktaya geldiği ve patladığı bir döneme girilmişti. Ve öyle görünüyor ki şimdi bu Sednaya Hapishanesi, diğer meseleler ortaya çıktıkça bizim bildiğimizden çok daha yoğun bir baskının yapıldığı, büyük bir zulmün yaşandığı, hemen hemen Suriye’deki neredeyse her ailenin bu zulümden üstüne payını aldığı, Her toplum kesimine, farklı toplum kesimine, Türklere, Türkmenlere, Araplara, Kürtlere, Dürzilere, herkese büyük bir baskı uygulandı ve bunun sonucu dayanılmaz bir noktaya işin geldiği çok aşikar. Dolayısıyla çok çabuk olduğu kısmını biraz tefsir etmekte fayda var. Yani 61 yıl sürdü. Böylesine büyük bir zulüm ve özellikle 2011’in yazından itibaren başlayan sokak gösterilerle birlikte başlayan zulmün maksimum noktaya çıktığı bir 13 yıllık bir süre gerçekleşmiş oldu. Bir kere zaten Suriye’nin özgürleşmesinden sonra ortaya koyulan bu gösterileri halkın memnuniyetini gördükten sonra demek ki bıçak kemiğe dayandığının çok ötesine geçmiş ve bıçak kemiğe de zarar vermiş. Dolayısıyla gelişmenin sonuçlarını hızlı gördük belki ama öyle birdenbire olmuş bir şey değil. Yılların birikimi içerisinde gerçekleşmiş olan bir şey. Bu sefer şu belli ki muhalif tarafın çok ciddi bir hazırlığı olmuş. Öncesinde bu hazırlıklar gerçekleşmiş. Önce muhalif gruplar arasındaki koordinasyonun sağlanması. Arkasından bölgede etkin olan ülkelerin, Rusya’nın, İran’ın bir tek kurşun bile atmadan sahadan çekilmelerinin temin edilmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin her ne kadar ilgilenmiyoruz demesine rağmen ilgilenemediği bir ortamın ortaya çıkması ve çok hızlı sahadaki operasyonu, şehirlerin ele geçirilmesini, Çok hızlı bir şekilde gerçekleştirdiler. Ama öyle anlaşılıyor ki hazırlık dönemi de uzun ve dikkatli bir süreç olarak gelişmiş. Hem grupların koordinasyonu hem de diğer ülkelerin bu işin içerisine girmemesi müdahil olmaması konusunda Türkiye bir yaptı. Hiç şüphesiz Türkiye bunların hepsini Türkiye’nin yaptığını söylemek doğru olmaz.
Ama tabii rejimin çürüdüğü, çöktüğü yani bir hazırlık yapılıyor ama bunun tespiti de sanıyorum yapılmış ve bir zamanlama olarak da ona ne dersiniz? Şimdi tabii burada son süreçte hatırlarsanız Sayın Cumhurbaşkanımızın Esad’a gelin bu işi konuşalım, görüşelim. Yani zaten bu 2013’lerde falan da gündeme gelmiş olan bir konuydu. Yani Esad rejimi kendisini olağanüstü güçlü olduğuna hükmetti ve kendisi dışındaki aktörlerin de yeterince gücü olmadığını zannetti. Eğer özellikle Türkiye’nin komşu olarak samimiyetle dile getirmiş olduğu bir müzakere süreciyle belki bir geçiş dönemiyle Suriye’de barışın sağlanması mümkün olsaydı hem bu kadar çok kan dökülmeyecek hem de Esad’ın akıbeti bu kadar hazin olmayacaktı belki. Ama sonuçta yani derler ya zalim korkar. Yani korktukça da aklın dışında hareket eder, mantığın dışında hareket eder. Böyle bir noktaya geldi. Türkiye samimiyetle son anda bile yeniden Suriye ile birlikte ortak nasıl Suriye halkının geleceği için, özgür bir Suriye’nin oluşması için nasıl iş birliği yapılabilir bu anlamda elini uzattı. Ama maalesef bunu Esat anlayamadı. Dolayısıyla kimsenin Türkiye’ye dönüp de yani bir suçlama konusu etmesi de gelinen noktada mümkün değil herhalde öyle mi oluyor? Haklı meşru bir zemine de oturmuş oluyor. Mümkün değil. Türkiye’nin hem devlet olarak yapmış olduğu şeyler hem de halk olarak yapmış olduğu destekler var. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir millet, milyonlarca insanın kardeşimiz, dostumuz, kültürel olarak çok müşterek noktamız olan bir halktan bahsediyoruz. Ama ne olursa olsun sınır kapılarında öyle günler oldu ki on binlerce Suriyeli’nin Türkiye’ye giriş yaptığı günler oldu. Meselâ Kilis gibi, Gaziantep gibi şehirlerimiz kilisin nüfusundan daha fazla Suriyeli kilise geldi.
“MİLLETİMİZDEN ALLAH RAZI OLSUN” Gaziantep’te 400-500 bin Suriyelinin olduğu dönemler oldu. Yani hiçbir millet bu kadar büyük bir göçmen akımına göğüs geremezdi. Milletimizden Allah razı olsun. Yarım bardak suyu varsa yarısını Suriyeli kardeşleriyle paylaştı. Ekmeği varsa dilimini böldü, somununu böldü, onlarla paylaştı. Bazı faşist odakların niye bu kadar çok Suriyelilere ev sahipliği yapıyoruz diye aleyhte propagandalarına rağmen bu millet hiçbir şekilde bunlara prim vermedi. Evet yeri geldi, hakikaten dediğim gibi nüfus baskısı zor bir noktaya getirdi. Halkın tahammül sınırlarına işi yaklaştırdı. Ama hiçbir zaman bizim kültürümüzde ırkçılık olmadığı için, bizim kültürümüzde yolda kalmışa, mağdura, mazluma, düşküne el uzatmak olduğu için halkımız fevkalade büyük bir insanlık sınavı verdi. Bunun altını çizmek isterim. Batı ülkelerinde 3-5 bin göçmen geldiği zaman ne yapacağını bilemeyen bir halkla karşılaşıyoruz. Mesela Ukrayna krizi dolayısıyla Batı Avrupa ülkelerinin bir kısmına Ukraynalı göçmenler gittiğinde İlk zamanlarda böyle büyük bir coşkuyla karşıladılar ama ondan sonra baktılar ki bunu batı toplumunun kabul edecek toplumsal bir zemini yok. Bizde öyle olmadı. 4 milyona yaklaşan bir kitleyi Suriyeli kitleyi vatanımız milletimizin her köşesinde insanlarımız bunlara sahip çıktı. Zaman zaman çok büyük eleştirilere rağmen Sayın Cumhurbaşkanımız seçim kampanyalarında siyaseten aleyhine olabilme ihtimaline rağmen, hayır dedi biz ensarız, bize yardım elini uzatın diye elini uzatanlara karşı biz de yardım elimizi uzatmak zorundayız dedi. Ayrıca milletin göstermiş olduğu bu halicenaplığı, kadirşinaslığı, yardımseverliğinin yanında devlet kurumlarda zaman içerisinde daha da profesyonelleşerek Daha da kurumsal kapasitelerini artırarak Türkiye’ye gelen Suriyeli göçmenlerin buradaki sorunlarının çözülebilmesi için seferber oldu. Yani özetle devlet ve millet olarak insani sorumluluğumuzu yerine getirdik, vicdani sorumluluğumuzu yerine getirdik. Hele hele komşuluk ve Müslüman kardeşliği üzerinden söylenebilecek her şeyin maksimum noktada gösterildiği yaklaşık 11 yıllık, 12 yıllık süre geçirmiş olduk. Bu anlamda milletimizi tebrik etmek lazım, takdir etmek lazım. Zaten Suriye’nin özgürleşmesinden sonra hem Türkiye’deki yönetimin, Erdoğan yönetiminin hem de milletimizin göstermiş olduğu bu büyük fedakarlık dolayısıyla artık basıda da takdirler ve tebrikler gelmeye başladı. Yani bunu zaten başka bir ülke yapamazdı. Türkiye bu anlamda güçlü bir ülke olduğunu, bu bölgede söz sahibi olan bir ülke olduğunu gösterdi. ve Suriyelilere kapılarını açtı diye övgüler şimdi çok daha rahat ve net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Peki. Şimdi efendim bu konuda bir iki soru ayrıca soracağım yine. Yani Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşü hususu ve bundan sonrası Suriye’nin geleceği ile alakalı ama önce şunu da bir sormak istiyorum size. Çünkü çok derin bir devlet tecrübesine sahipsiniz.
Haberin Ayrıntıları Geliyor… Son dakika gelişmelere anında ulaşmak için Haber7 uygulamasını akıllı cihazlarınıza (iOS, Android) kurabilir, Twitter’da @Haber7 hesabını takip edebilirsiniz.
KAYNAK: HABER7